Hakkımızda
Kozalak Anaokulu
Hakkımızda
Merhaba,
Ben Serap Yılmaz, eğitimini aldığım okul öncesi öğretmenliğini 10 yıldan uzun bir süre okul öncesi eğitim kurumlarında öğretmenlik, koordinatörlük gibi çeşitli alanlarda sürdürdüm. Bu sektörde yaşanan, uygulanan olumlu olumsuz tüm süreçleri birebir gözlemleme, deneyimleme fırsatım oldu. Buradan yola çıkarak hayalimde hep bir kurum açmak fikri vardı fakat anne olunca bu fikri hayata geçirdim. Ben de sizler gibi çocuğum için okul arama süreci yaşadım ve arayışım sonucunda bulamadığım ideal anaokulunu açmaya karar verdim.
Hedeflediğim ideal anaokulu, geleneksel program çerçevesinde yer alan kalıpçı yaklaşımdan sıyrılarak, çocukları bilgi ve becerilerinin, yeteneklerinin üzerinde zorlamadan sahip oldukları yetenekleri geliştirecek, onlara araştıran, sorgulayan, yaratıcı bireyler olmaları için gereken kişilik özelliklerini katan, öz disiplin ve benlik saygısı gelişmiş, problem çözücü, paylaşımcı, kendini iyi ifade edebilen bireyler yetiştirmeyi amaçlayan bir anaokulu idi. Aynı zamanda çocukların beslenmelerine önem veren, anne şefkati ile özenle seçilmiş malzemelerle hazırlanan bir beslenme sistemi de doğru eğitim kadar önemli, hatta tamamlayıcısı niteliğinde gerekliydi…
Kozalak Anaokulunu tasarlarken, öncelikle burası çocukların ikinci evi olsun istedim. Çünkü zamanlarının büyük bir bölümünü okulda geçiriyorlar.
O ev sıcaklığını, ev güvenini burada yaşatmak istedim…
Eğitim sistemine baktığımızda ise malesef günümüzde tüm çocukları aynı kalıpta ve aynı düşünce yapısında yetiştiren, yapılandırılmış, önceden belirlenmiş, müfredatın dışına çıkamayan, geleneksel bir eğitim anlayışı hakim. Bu sistem çocukların zihnini kuru bilgi ile doldurmaya dayalı… Oysa çocuk, doldurulması gereken boş bir kutu değildir. Çocukta zaten doğuştan var olduğuna inandığımız potansiyeli ortaya çıkarmak istiyoruz. Bu anlamda da bize yol gösteren, yapılandırmacı eğitimin felsefecilerinden, Loris Malaguzzi’nin şu cümlesini kendimize ilke edindik:
“Bizim görevimiz, çocukların tüm potansiyellerini, güçlerini ve dillerini kullanarak dünya ile iletişim kurmalarına ve bu yolda kültürümüzün önlerine çıkaracağı engelleri aşmalarına yardımcı olmaktır”
Bir Öğrenme Mucizesi…
Uzun araştırmalarım ve tecrübelerim sonucunda eğitim metodu olarak Reggio Emilia yönteminde karar kıldık; bu yöntemi seçmemizdeki ana neden çocuk merkezli olması ve uzun yıllardan beri geleceğin başarılı bireylerini yetiştirmek için uygulanması idi. Bu yöntem, ikinci dünya savaşından sonra İtalya’nın Reggio Emilia kasabasında aileler ve öncü eğitimcilerin okul öncesinde çocuklara daha iyi bir eğitim verme amacıyla başlayan çalışmalarına, yerel yönetimler ve üniversitelerin de destek vermesi ile örnek bir uygulama olarak ortaya çıkmış olan ve sürekli geliştirilen bir yöntem ve çocuğa değer verdiği için araştıran, sorgulayan, yaratıcı, kendine güvenen bireyler yetiştirmek konusunda çok başarılıydı. Reggio Emilia yöntemini bir kaç kısa cümle ile anlatmak pek mümkün değildir. Ancak Reggio Emilia felsefesine Gelişim Psikolojisi açısından bakıldığında Reggio öğretmenlerinin çocuğa bakış açısı şu şekilde özetlenebilir;
-Her çocuk benzersizdir ve kendi gelişiminin başkahramanıdır.
-Çocuklar bilgi edinmeye açtır. Merak ve merakın getirdiği heyecan çocuğun birincil özelliğidir. Çocuk, doğumundan itibaren sosyaldir, zekâ doludur ve merak eder.
-Çevre üçüncü bir öğretmendir. Çevrenin her ayrıntısı çocuklar ve öğretmenler için bir anlam ifade eder. Çevre kompleks, destekleyici, insanlar arasındaki iletişime izin verici, deneyim ve düşüncelerin paylaşılmasına olanak sağlayıcı olduğu zaman çok iyi bir öğreticidir. İletişimin olabildiğince yüksek olduğu bir ortam çocuklar için en eğitici çevredir.
-Dokümantasyon bir iletişim şeklidir.
-Anne- baba işbirlikçidir.
-Öğretmen, bir arkadaş, besleyici bir kaynak ve rehberdir.
-Öğretmen araştırmacıdır.
-Önceden hazırlanmış hazır şablonlar yerine, yaratıcılığı destekleyen uygulamalar araştırır
-Göstermek – anlatmak yerine, çocukla beraber keşfeder,
-Önceden belirlenmiş bir programı uygulamak yerine, öğrenci merkezli hareket eder,
-Öğreten değil, çocukla birlikte öğrenen pozisyondadır ve çocuklara öğrenme ortamları sağlar.
“Çocuklarımıza ne kadar geniş imkanlar sunabilirsek, o ölçüde motivasyonları artar ve deneyimleri zenginleşir”
Loris Malaguzzi
Çocuğun 100 dili
Bir çocuk 100’den ibarettir.
Bir çocuğun 100 lisanı,
100 eli,
100 fikri,
100 düşünme şekli,
oynama şekli ve konuşma şekli vardır.
100 her zaman 100…
dinleme şekli,
sevme şeklidir;
şarki söylemek ve anlamak için,
keşfetmek için…
100 zevk,
100 dünya
icat etmek için,
hayali kurulacak 100 dünya.
Bir çocuğun 100 lisani vardır;
(ve yüzlerce yüzlerce dahası)
ama 99’unu çalıyorlar.
Okul ve bu kültür,
kafayla vücudu ayırıyor.
Onlar çocuğa:
elleri olmadan düşünmesini,
kafasi olmadan yapmasını,
zevk almadan anlamasını,
sadece yılbaşlarında ve bayramlarda
sevip şükretmesini söylüyorlar.
Onlar çocuğa:
zaten orada olan bir dünyayı keşfetmesini söylüyorlar
ve geri kalan 99unu çalıyorlar.
Onlar çocuğa:
iş ve oyunun,
gerçek ve fantezinin,
bilim ve hayal etmenin,
yerin ve göğün,
sebep ve rüyanın
birbirine ait olmadığını söylüyorlar.
Ve onlar çocuğa
100’ün orada olmadığını söylüyorlar.
Çocuk onlara:
İmkansız, 100 işte orada! diyor.
Loris Malaguzzi
Malaguzzi, çocukların düşüncelerini ve duygularını herkes tarafından anlaşılır kılmak adına kullandıkları birçok dile sahip olduklarına inanır. Bu diller aracılığıyla çocukların sembolik düşünmesi, yaratıcılığı ve iletişim becerileri gelişir. Yani her çocuğun kendini ifade ediş biçimi birbirinden farklıdır ve sınırsız bir yaratıcılık söz konusudur.
Ne yazık ki kültür gereği mevcut eğitim sistemi içinde çocuklar bu dillerin birçoğunu büyüme esnasında kaybetmektedir. Reggio Emilia yaklaşımının asıl amacı çocukların bu farklı dillerini kaybetmemelerini, onları korumalarını sağlamaktır. Malaguzzi’nin kitabının başında yer alan ‘Çocukların Yüz Dili’ adlı şiiri yaklaşımın temel felsefesini en sade biçimiyle ortaya koymaktadır.
Reggio Emilila’da öğrenme proje temellidir. Proje yaklaşımının en önemli özelliklerinden biri de programdaki etkin öğrenme sürecidir. Etkin öğrenen çocuklar, yeni bir anlayışı nesnelerle uğraşarak ve insanlarla, fikirlerle, olaylarla etkileşime girerek zihninde yapılandırır. Bu modelde öğretmen, yardımcı ve yönlendirici, çocuklar ise özerk ve kurgulayıcıdır. Çocuklar aktif katılımcı ve üst düzey bilişsel aktivitelerle sosyal beceriler ve hayat becerilerini birlikte deneyimler. Çocukların oyun ve araştırma istekleri, yaratıcı ve entelektüel potansiyellerinin en üst düzeye çıkarılması hedeflenir.
Proje yaklaşımının temel ilkelerini anlamada şu ifade bize çok yardımcı olacaktır;
“Çevre üçüncü bir öğretmendir.” Çevrenin her ayrıntısı çocuklar ve öğretmenler için bir anlam ifade eder. Bu iletişimin taraflarını çocuklar, öğretmenler, aileler, materyaller ve düşünceler oluşturur. Proje yaklaşımında, Piaget’in görüşleri eğitim ortamının hazırlanmasına öncülük eder. Bunun en büyük katkısı, öğrenme ortamında somut materyallerin kullanılması ve araştırmaya dayalı öğrenmeyi teşvik etmesidir…
Daha özgür ve yaratıcı nesiller yetiştirmek dileğiyle…
Serap YILMAZ